Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Arter Hastalığına Yaklaşım ve Tedavi Kılavuzu

C) Kronik Koroner Kalp Hastalığı

II. İnvazif Girişimler ve Sonuçları

PTKA koroner kalp hastalığının tanısında ve tedavisinde çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 1977'de Grüntzig tarafından kullanıma sokulan PTKA, giderek gerek indikasyon, gerekse yapılma sayısı olarak hızla artıp gelişmiştir. Bu artışta teknik, kullanılan malzeme, görüntülemedeki ilerleme ve indikasyon kriterlerindeki genişleme etkili olmuştur (55). Bu arada değişik tipteki lezyonlarda değişik metodların (Rotablatör, laser ve stent gibi) gelişmesi PTKA'nın önemini daha arttırmıştır. Özellikle stent uygulaması, PTKA'nın en önemli dezavantajlarını (acil baypas operasyonu gereği, miyokard infarktüsü ve restenoz gelişimi) azaltmıştır. Bununla birlikte semptomatik koroner kalp hastalıklarının ancak %50'si PTKA'ya uygundur ve bunların %60'ında işlem başarılı olup, restenoz da gelişmemektedir (63).

Bugün PTKA'nın uygulandığı stabil angina vakalarında işlemdeki başarı %95 oranında sağlanmaktadır. Mortalite tek damarda %0.2'den az, çok damar lezyonlarında ise %0.5 düzeyindedir. Stent uygulamalarının başlamasından sonra acil baypas cerrahisi tek damarda %1'den az, Mİ gelişme oranı da gene %1'den azdır (64). PTKA'nın cerrahiye üstünlüğü hastanede kalış süresinin azalmış olması iken, en önemli dezavantajı restenoz olup bu hâlâ %30-40 oranında görülmektedir. Restenoz semptomların nüksetmesiyle tanınabileceği gibi, tamamen sessiz gelişip ancak sistematik yapılan bir anjiyografide yakalanabilir. Bunda arterin kronik recoil'i (remodelling) ile neo-intimal proliferasyonu etkili olmaktadır. Yeniden biçimlenmenin önlenmesinde stentlerin, neo-intimal proliferasyonun önlenmesinde ise trombosit Gp IIb/IIIa reseptör blokerlerinin etkili olduğu görülmektedir.

 

 

PTKA ile tıbbi tedavinin karşılaştırılması

Stabil anginalı hastalarda, miyokard infarktüsü ya da ölüm riski açısından, PTKA'nin tıbbi tedaviye üstün olduğuna ilişkin ikna edici kanıt henüz yoktur. Girişim yapılması bu nedenle, anginada beklenebilecek yarara dayanarak kararlaştırılır.

Bu konuda yapılmış en önemli çalışma Veterans Administration Comparison of Angioplasty with Medical Therapy (ACME)'dir (65). Bu randomize çalışmada stabil angina pektorisli ve tek damar hastalığı olan 212 hasta, tıbbi tedavi ve PTKA yapılmak üzere ikiye ayrılmış ve 6 ay takip edilmiştir. PTKA yapılan grupta anginanın geçmesi (%64'e karşılık %48) ve egzersiz toleransındaki artış tıbbi tedaviye göre üstün görülmüştür, ancak yeniden PTKA ve koroner baypas operasyonu bu hastaların %15'inde gerekli olmuştur. Bu çalışmanın ikinci kısmında iki damar hastalığında karşılaştırma yapılmıştır (66). İki damar hastalarında randomize biçimde tıbbi tedavi ile PTKA sonuçlarını karşılaştırmalı inceleyen bu çalışmada 101 erkek hastada her iki tedavi yöntemi sonucunda benzer iyileşme görülmüştür.

Proksimal sol ön inen arter darlığının tıbbi tedavi, anjiyoplasti ya da baypas cerrahisi ile tedavisinin prospektif karşılaştırmasında (Brezilya'da yapılan MASS Çalışmasında), her grupta 70'i aşkın vak'anın orta vadeli izlenmesinde kardiyovasküler olaydan uzak kalma olasılığı bakımından cerrahi yöntemin en iyi sonuç verdiği bildirilmiştir (67). Tıbbi yöntemden anjiyoplastiye göre - anlamlı olmasa da - daha iyi sonuç alındığı (%83'e karşı %76) görüldü. Tek ölüm vak'asına anjiyoplasti grubunda rastlandı. RITA II çalışmasında da yaşam süresi bakımından tıbbi ve invazif tedavi arasında fark yoktu (68).

Duke Üniversitesi bilgi bankasının verilerine göre, tek damar hastalığında 5 yıllık yaşam süresi PTKA ile %95, tıbbi tedavi ile %94, iki damar hastalığında PTKA ile %91, tıbbi tedavi ile %86; üç damar hastalığında PTKA ile %81 tıbbi tedavi ile %72'dir (42). Ama kayıt verileri randomize hastalara dayanmadığı için yeterince aydınlatıcı değildir.

AMI geçiren yaşlıca Amerika ve Kanadalı popülasyona-dayalı kohortlarda invazif girişim ve cerrahi sıklığının karşılaştırılmasında, Amerikalılar Kanadalılara kıyasla 5 kat daha sık koroner anjiyografiye ve 8 kat daha sık koroner anjiyoplasti ya da baypas cerrahisine tabi tutulmaktaydı. Kalp girişimlerinin kullanılışındaki bu muazzam farka rağmen, 1-yıllık mortalite her iki ülkede %34 ile aynıydı. Anlaşılmaktadır ki, kardiyak girişimlerin belirgin biçimde fazla kullanılması, yaşlıca hastaların MI'den sonraki sağkalımlarını düzeltmemekteydi (69).

PTKA sonrası anginanın tekrarı sıktır. 1-3 yıl içerisinde %20'sinde koroner baypas cerrahisi, 3 yıl içinde de %40'ında PTKA tekrarı gerekmektedir.

Sonuç olarak sağkalımı uzattığı ve Mİ'yi önlediği gösterilememiş olan PTKA tıpsal tedavi ile kontrol altına alınamayan angina ve iskemi varlığında uygulanmalıdır.

 

İntrakoroner stentler ve klinik uygulamaları

Koroner arterler içine yerleştirilen stentler, genellikle paslanmaz çelik, tantalum veya nitinol gibi maddelerden yapılan, trombojenik etkinin azaltılması için üzerleri polimer kaplı protezlerdir. Koroner arter içinde kendiliğinden açılarak yerleşen veya bir balon aracılığı ile yerleştirilen, esas olarak spiral tel veya kafesli tel örgüsü şeklinde değişik tipleri mevcuttur. İlk uygulanmaya başlandığı yıllarda, öğrenme eğrisinin başında olunması sebebi ile yüksek oranda görülen işleme ait sorunların, yıllar geçtikçe gerek tecrübenin artması, gerekse teknolojik ilerlemeler ile çok azaldığı bir gerçektir. Mükemmel olarak nitelendirilebilecek başarılı erken sonuçlara rağmen, stent sonrası restenoz bu alanda da en önemli sorundur Stent uygulamasında işlem başarısını arttırmaya, dolayısiyle stent restenozunu azaltmaya yönelik çalışmalar, restenozun patogenezine yönelik araştırmalar, restenozu azaltabilmek amacı ile yeni stent modelleri (heparin ve fosforilkolin kaplı stentler), stent uygulaması sırasında veya sonrasında lokal radyoterapinin etkileri araştırılmaktadır.

 

Koroner Stent Uygulama Endikasyonları

I. Akut tıkanma, tıkanma tehlikesi ve ciddi diseksiyonda stent uygulama

PTKA'dan sonra, yaklaşık %4-12 oranında akut tıkanma gelişme beklentisi vardır. Bu durumlarda, stent uygulamasının kurtarıcı yararlı etkisini gösteren, değişik model stentlerle yapılmış bir çok çalışma mevcuttur. Yüz hastalık STENT-BY çalışmasında (70), akut oklüzyon ve oklüzyon tehlikesi gösteren hastalarda acil stent ve konservatif tedavi (uzun balon şişirme) karşılaştırıldığında 6 aylık takipte ölüm, AMİ, CABG ve hedef damar revaskülarizasyonu, stent ve balon grubunda sırası ile %2 ve 2, %8 ve 16, %0 ve 4, %23 ve 64 olarak bulunmuş, akut stabilizasyon stent ile %93, balon ile %77 hastada sağlanabilmiştir. Yeni antitrombotik ilaçlarla, kurtarıcı (bail-out) stent yerleştirme sonrası tromboz oluşumu eskisinden çok azalmış bulunmaktadır. Bu endikasyon ile yapılan stent yerleştirmelerinden sonra, akut tıkanmanın engellendiğini, akımın normale getirildiğini ve hastanın gerçekten "kurtarıldığını" söylemek mümkündür.

 

II. Elektif koroner stent uygulamaları

1. Basit lezyonlarda: STRESS ve BENESTENT çalışmalarında, basit lezyonlarda (3mm'den geniş damar, 15 mm'den kısa lezyon dışında, trombüs, ostial stenoz, major arter bifürkasyon lezyonu, kıvrımlı lezyon, diffüz hastalık ekarte edildikten sonra) stent uygulama sonuçlarının PTKA'ya göre daha iyi olduğu gösterilmiştir. İlk 6 aylık takipte tekrar müdahale gereği PTKA'ya göre stent grubunda %32 oranında azalmaktadır ve olumlu etkinin bir yıllık takipte de devam ettiği gösterilmiştir (71).

 

2. Diğer lezyonlarda:

a- Küçük damarlarda stent: STRESS ve BENESTENT metaanaliz incelemesinde, 2.6 mm. altında damarlarda 6 ayda restenoz oranı %38, 3.4 mm. altında olanlarda %22 ve 3.4 mm. üstünde olanlarda ise %16'dır. Stent ve PTKA grubunda restenoz oranı 3.4 mm. üstündeki damarlar için eşitlenmektedir. 3 mm. altında damarlara uygulanan stent sonrası tromboz oluşumunun kolay olduğu, restenoz oranının daha yüksek olduğu bilinmektedir. STRESS ve BENESTENT çalışmalarındaki 1109 hastanın metaanalizine stent uygulamasından sonra en fazla yarar 2.6-3.4 mm. çapındaki arterlerde görülmektedir. Kazanılan lümen miktarında en fazla kayıp ise (kayıp endeksi) 2.5 mm. çapının altındaki damarlarda görülmektedir. Sonuç olarak 2.5 mm. altındaki damarlara, akut tıkanma durumu dışında stent uygulanmamalıdır.

b- Restenotik lezyonlarda stent: Uygulanan PTKA'ların %25 kadarı, restenotik lezyonlara yapılmaktadır. REST çalışmasında, restenotik lezyonlara tekrar PTKA veya stent uygulamasının sonuçları araştırılmıştır (72). İlk sonuçlara göre, PTKA yapılanlarda stent uygulananlara göre daha sık oranda 3. müdahaleye ihtiyaç olmaktadır (%34'e karşılık %13). Bu nedenlerle, restenotik lezyonlarda stent, balon PTKA'ya tercih edilmelidir.

c- Uzun ve diffüz lezyonlarda stent: Lezyon uzunluğu arttıkça işlem başarısı ve uzun süreli açık kalma oranı gittikçe azalmaktadır. Bu durum tüm girişimsel yöntemler için geçerlidir. Lazer ve rotablatör ile işlem başarısı artmakla birlikte, restenoz hâlâ yüksek bulunmaktadır. 20 mm.'den daha uzun lezyonlarda ortalama restenoz %35, diffüz olarak hasta olan doğal arter ve safen damarlara uygulanan Wallstent sonrası restenoz ortalama %33 bulunmuştur (73). Uzun lezyonla birlikte damar çapı da ince olursa, restenoz açısından daha hızlandırıcı bir faktör olmaktadır ve şimdiki bilgilere göre bu tür damarlara stent uygulanmamalıdır.

d- Kronik total oklüzyonda stent: Sadece PTKA uygulanan total oklüzyonlarda restenoz oranı yüksektir ve %50-68 civarında bildirilmektedir. SICCO çalışmasının sonuçlarına göre, total oklüzyonlarda stent ile dah az oranda reoklüzyon ve restenoz görülmektedir (74). Restonoz oranı %20'lere kadar düşük olarak bildirilen küçük seriler mevcuttur.

e- Kalsifik lezyonlarda stent: Orta derecede ve ciddi kalsifikasyon içeren darlıklarda PTKA işlem başarı oranı düşük ve akut tıkanma olasılığı yüksektir. Rotablatör işlem başarısını arttırır, fakat yüksek restenoz oranı hala bir sorundur. Diğer taraftan, kalsifikasyon stent genişlemesini engelleyebilir. Rotablatör ve stent kombine tedavisi ile 75 hastalık bir seride işlem başarısı yüksek (%96), restenoz oranı %22.5 gibi düşük bir rakam olarak bulunmuştur (75). Bu yöntem diğer bilinen yöntemlere göre şimdilik en iyi sonuç veren yaklaşımdır.

f- Aorto-ostial darlıklarda ve ana koroner darlıklarında stent: Aortanın elastik olması sebebiyle bu yerleşimli darlıklarda PTKA ile alınan sonçlar işlem başarısı bakımından yetersiz ve dolayısı ile restenoz bakımından yüksektir. Aorto-ostial darlıklara stent yerleştirmede işleme ait zorluklar da söz konusudur. Kateterin oturması, stentin tam lezyona yerleştirilmesi ve stent migrasyonuna sebep olunması gibi teknik sorunlar sıktır. Buna rağmen, randomize çalışmaların sonucuna dayanmasa da, koroner anatominin uygun olduğu vakalarda, PTKA'nın yüksek restenoz oranı sebebi ile, stent PTKA'ya tercih edilmelidir (76). Ana koroner arter darlıklarında baypas cerrahisi şüphesiz tercih edilmelidir; fakat cerrahiye uygun olmayan, birlikte başka hastalığı olan veya LAD'a açık bir baypas grefti olan hastalarda ana koroner artere stent uygulaması mümkündür ve iyi bir alternatif tedavi olabilir.

g- Bifürkasyon lezyonlarında stent: Bu grup lezyonlarda da genel olarak işlem başarı oranı düşük, restenoz yüksektir. Stent ile yapılan çalışmalar az sayıda olup sonuçlar tatminkar değildir.

h- Safen venler ve greftlerde stent: Dejenere olmamış ven greftlerde alınan erken sonuçlara göre, koroner arter baypas cerrahisi (KABC) gereksinimi bakımından, stent uygulama sonuçları PTKA'dan daha iyidir (77). Restenoz oranı da stentlerle daha düşük bulunmakta (%17-35), fakat uzun süreli olaysız seyir PTKA ve stent grubunda çok farklı bulunmamaktadır (%55). Tüm yöntemlerde, yüksek oranda distal embolizasyon beklentisi vardır; yine de yalnız başına veya diğer yöntemlere ek olarak stent uygulaması bilinen yöntemlerin en iyisidir.

i- AMİ'de stent: AMİ'de stent uygulamada primer sorun, stent trombozudur. Bununla birlikte yüksek basınç tatbiki ve uygun antitrombotik tedavi ile başarılı stent yerleştirilmesi yapılır (78). Stent uygulamasının PTKA'dan iyi olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur, fakat restenoz bilgileri henüz yeterli değildir.

j- Trombüs ihtiva eden lezyonlarda stent: Trombüslü lezyonlara stent uygulaması son zamanlara kadar mutlak kontrendikasyon grubuna girmekte idi. Son zamanlarda antitrombolitik tedavi şemasında gelişmeler ve esasen akut iskemik sendromların çoğunda trombüs varlığının söz konusu olmasına rağmen, stent uygulamaları ile cesaret verici sonuçların bildirilmesi üzerine, bu konuda da endikasyonlar genişletilmiş bulunmaktadır.