Kateter Ablasyon

 

I. SUPRAVENTRİKÜLER TAKİKARDİLER

 

ATRİYOVENTRİKÜLER NODAL REENTRAN TAKİKARDİ

Atriyoventriküler nodal reentran takikardi (AVNRT) paroksismal supraventriküler takikardilerin yarıdan fazlasını oluşturur. Bazı kişilerde, atriyoventriküler nodal ileti, elektrofizyolojik özellikleri (ileti hızı ve refrakterlikleri) birbirinden farklı iki yol üzerinden olmaktadır. Dual nodal fizyoloji olarak adlandırılan bu durumda reentran takikardiler gelişebilir. Bunların en sık görülen şeklinde antegrad atriyoventriküler iletinin yavaş yol üzerinden, retrograd iletinin ise hızlı yol üzerinden olduğu şekildir (Tipik AVNRT). Bunun yanısıra antegrad atriyoventriküler iletinin hızlı yol, retrograd atriyoventriküler iletinin yavaş yol üzerinden olduğu atipik formu da mevcuttur. Yavaş ileti yolları posteroseptal bölgeden, hızlı yollar ise atriyumlar arası septumun ön kısmından atriyoventriküler düğüme girerler. Bu yollardan birinin kateter ablasyonu ile takikardiyi önlemek olasıdır.

AVNRT'de kalp hızı genellikle 130 - 250 arasındadır. Yüzey EKG, dal bloğu, preeksitasyon ve aberan ileti varlığı dışında genellikle dar QRS kompleksli takikardi şeklindedir. Tipik AVNRT'de retrograd P dalgaları QRS içinde saklanabilir veya QRS'in son kısmında gözlenebilir. Atipik şeklinde ise genellikle uzun RP'li takikardi şeklinde gözlenir.

AVNRT'nin kesin tedavisi, iki yoldan birinin sağ atriyum içinde ablasyonu ile mümkündür. Günümüzde yüksek başarı oranı ve düşük komplikasyon olasılığı nedeniyle yavaş yol ablasyonu tercih edilmektedir. Yavaş yol ablasyonunun işlem başarısı %95'in üzerinde, yineleme oranı %5 civarında ve atriyoventriküler tam blok gelişme riski ise %1-2 civarındadır.

 

Aşağıdaki durumlarda atriyoventriküler nodal reentran takikardi için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Antiaritmik ilaçlara rağmen yineleyen, ilaca tahammül edemeyen ya da ablasyon tedavisini tercih eden semptomatik AVNRT'li hastalar

2. Belgelenmiş klinik takikardisi elektrofizyolojik çalışma sırasında oluşturulamayan, ancak dual atriyoventriküler nodal fizyoloji ve atriyal yankı atımlarının gözlendiği durumlar

 

AKSESUAR YOLLAR

 

i. PREEKSİTASYON SENDROMLARI

İlk kez 1930 yılında Louis Wolff, Sir John Parkinson ve Paul Dudley White tarafından tanımlanan preeksitasyon sendromları, belirli bir elektrokardiyografik paternle ani ölüm ilişkisinin gösterildiği ilk durumdur. Preeksitasyon sendromlarının genel popülasyonda %0.25 oranında gözlendiği bildirilmektedir. Klinikte çeşitli aritmilerle karşımıza çıkan bu durumun çoğu kez asemptomatik olduğu da bilinmektedir. Ayrıca, bu hastalarda preeksitasyonun EKG'de bazen ortaya çıkması, bazense kaybolması (aralıklı preeksitasyon) hiç de nadir olmayarak gözlenen bir durumdur. Preeksitasyon sendromlu hastalarda ani ölümün 1/1000 hasta yılı civarında olduğu düşünülmektedir.

Preeksitasyon, atriyumlarda oluşan elektriksel aktivasyonun, atriyoventriküler düğümün en az bir kısmını atlayarak, ventriküllere, bazı kas dokuları tarafından iletildiği konjenital bir hastalıktır. Bu durumda patolojik atriyoventriküler ileti, atriyoventriküler düğümün aksine hızlıdır ve Wenckebach özelliği göstermez. Preeksitasyon sendromlarının tipik elektrokardiyografik görünümü, kısa PR aralığı, delta dalgası ile başlayan geniş bir QRS ve repolarizasyon anormallikleridir. Bu hastalarda ensık gözlenen aritmi atriyoventriküler resiprok takikardidir (AVRT). Antegrad iletinin atriyoventriküler düğüm, retrograd iletinin aksesuar yol üzerinden olduğu takikardiler ortodromik AVRT, antegrad iletinin aksesuar yol, retrograd iletinin atriyoventriküler düğüm üzerinden olduğu takikardiler ise antidromik AVRT olarak adlandırılırlar. Preeksitasyon sendromlarında sık gözlenen bir aritmi de atriyal fibrilasyondur. Atriyal fibrilasyon, bu hastalarda, atriyal uyarılar aksesuar yol üzerinden ventriküllere aynı hızda geçip ventrikül fibrilasyonu ve ani ölüme yol açabilmesi nedeniyle oldukça önemlidir. Ventrikül fibrilasyonunun genellikle semptomatik preeksitasyonlu hastalarda gözlendiği, ancak hiç de azımsanmayacak bir hasta grubunda ventrikül fibrilasyonunun ilk semptom olarak gözlendiği de bildirilmektedir.

Preeksitasyon sendromlu hastalarda ani ölüm riskini belirleyebilecek girişimsel olmayan bir yöntem bulunmamaktadır. Risk belirleme amacıyla yapılan ve az sayıda hastayı içeren elektrofizyolojik çalışmalarda ise atriyal fibrilasyon sırasındaki en kısa preeksite RR aralığının 250 milisaniyeden daha kısa olduğu olgularda yüksek riskten sözedilmektedir.

Wolff - Parkinson - White sendromlu olgularda radyofrekans kateter ablasyonu aksesuar yolun yerleşimine bağlı olarak %85-95 oranında başarılı olmaktadır. Bu işlemlerde ölüm çok nadir gözlenirken ölümcül olmayan komplikasyonlar %2-3 oranında gözlenebilmektedir.

Sonuç olarak ani ölüm riskini ortadan kaldırmak ve yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla aksesuar yolların kateter ablasyonu yüksek başarı ve güvenle uygulanabilir.

 

Aşağıdaki durumlarda preeksitasyon sendromlu hastalarda kateter ablasyon tedavisi önerilir.

1. Semptomatik (çarpıntı, senkop) preeksitasyonlu hastalar

2. Asemptomatik preeksitasyonlu hastalarda yüksek risk söz konusuysa (elektrofizyolojik çalışma ile yüksek risk belirlenmiş hastalar, ailede ani ölüm öyküsü olan hastalar, pilotlar, otobüs şoförleri, güvenlik görevlileri gibi yüksek riskli meslek gruplarından olan hastalar).

 

ii. GİZLİ AKSESUAR YOLLARA BAĞLI TAKİKARDİLER

Gizli (concealed) aksesuar yollara bağlı takikardiler, supraventriküler takikardilerin önemli bir kısmını oluşturur. Burada aksesuar yollarda antegrad ileti mevcut değildir. Bu nedenle, yanlızca retrograd yönde iletinin olduğu aksesuar yollarda, klinikte sadece ortodromik AVRT izlenmektedir. Bu hastalarda çeşitli antiaritmik ajanlar, değişen başarı oranlarıyla kullanılabilmektedir. Ancak bu ilaçlarla aritmi genellikle tam olarak kontrol altına alınamamakta ve beraberinde bazı riskler getirmektedir.

Gizli aksesuar yolların kateter ablasyon ile tedavisi de aşikar aksesuar yolların tedavisi gibi yüksek bir başarı ve düşük komplikasyon oranlarıyla gerçekleştirilebilmektedir.

 

Aşağıdaki durumlarda gizli aksesuar yollara bağlı takikardiler için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1.Antiaritmik ilaçlara rağmen yineleyen, ilaca tahammül edemeyen ya da ablasyon tedavisini tercih eden semptomatik AVRT'li hastalar

 

ATRİYAL TAKİKARDİ

Atriyal takikardiler seyrek olarak görülür ve tüm supraventriküler takikardilerin yaklaşık % 5'ini oluşturur. Bu tip takikardilerin pediatrik popülasyonda görülme oranı daha da yüksektir.

Atriyal takikardiler klinik ve fizyopatolojik özelliklerine göre iki alt gruba ayrılırlar. Bunlar, ektopik atriyal takikardi ve intraatriyal reentrant takikardidir. Ektopik atriyal takikardiler de patofizyolojik mekanizma artmış otomatisite ya da tetiklenmiş aktivite olabilir.

Reentrant atriyal takikardiler çoğunlukla postoperatif olarak, sağ atriyumdaki cerrahi kesilerin veya yamaların bariyer olarak kullanılması ile ortaya çıkar. Ektopik atriyal takikardiler ise hem sol, hem de sağ atriyumdan köken alabilir. Odak genellikle atriyal appedikslerde, pulmoner ven ağızlarında, serbest duvarda, interatriyal septumda veya krista terminalistedir. EKG'deki P dalgasının morfolojisi atriyal takikardi odağının yerleşimi hakkında fikir verebilir. Örneğin üst pulmoner venlerin ağzında bir odak varsa D1, aVL ve V6'da negatif P dalgaları, sağ atriyal odaklarda ise V1'de negatif veya bifazik P dalgası izlenebilir.

Ektopik atriyal takikardilerde kateter ablasyon başarı oranı %80-90 oranında iken skara bağlı takikardilerin kateter ablasyonundaki teknik güçlükler başarı şansını düşürmektedir.

 

Aşağıdaki durumlarda atriyal takikardi için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Antiaritmik ilaçlara rağmen yineleyen, ilaca tahammül edemeyen ya da ablasyon tedavisini tercih eden semptomatik atriyal takikardili hastalar

 

Aşağıdaki durumlarda atrial takikardi için radyofrekans kateter ablasyon tedavisi önerilmez:

1. Multifokal atriyal takikardili hastalar

 

 

ATRİYAL FLUTTER

Atriyal flutter, çoğunlukla organik kalp hastalığı zemininde gözlenen ve nadiren sürekli olan bir ritm bozukluğudur. Spontan olarak veya ilaçların etkisiyle ya sinüse döner ya da atrial fibrilasyona dejenere olur.

Açık kalp cerrahisi sonrası erken dönemde, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında, mitral ve triküspid kapak hastalıklarında, tirotoksikozda, konjenital kalp hastalıklarının sağ atriyumdan cerrahi yolla tedavisi sonrasında ve sağ atriyumu büyüten sebeblerde atriyal flutter sık olarak görülür.

Atriyal flutter sırasında yakınmalar ventrikül hızına ve altta yatan kalp hastalığına bağlıdır. Hızlı ventrikül cevabı var ise çarpıntı, başdönmesi, nefes darlığı, hatta bayılma olabilir. Altta yatan kalp hastalığının ağırlığı, yakınmaların şiddetini arttırır.

Atriyal flutter tanısı EKG ile kolaylıkla konulabilir. Sık görülen tipik atriyal flutter, atriyal hızın 250 - 350/dk. arasında olduğu ve sağ atriyumda, tricuspid anulusun da içinde olduğu bir makro reentran devrenin kullanıldığı bir takikardidir. Atipik atriyal flutterde ise hız genellikle 350'nin üzerinde olup reentran devre sağ ya da sol atriyumun herhangi bir yerinde ve hatta pulmoner ven ağızlarında olabilir. Bu nedenle atipik atriyal flutter ablasyonu henüz deneme aşamasındadır.

Atriyal flutter ablasyonunda başarı %80 civarındadır. Yinelemeler, kullanılan tekniğe bağlı olarak %10'a kadar azalabilmektedir. Atriyal flutter ablasyonu sonrası gözlenen diğer bir problem de atriyal fibrilasyonların ortaya çıkmasıdır (%25). Bu problemin sıklığı değişik serilerde % 11 ila 36 ( ortalama % 25) arasında bildirilmektedir (11-15). Atriyal flutter ablasyonu olguların büyük çoğunluğunda yaşam kalitesini düzeltmektedir. Ancak, flutter'a fibrilasyonun eşlik ettiği olgularda, atriyal fibrilasyon yinelemeleri nedeniyle bu düzelme beklendiği ölçüde olmamaktadır.

 

Aşağıdaki durumlarda atriyal flutter için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Antiaritmik ilaçlara rağmen yineleyen, ilaca tahammül edemeyen ya da ablasyon tedavisini tercih eden semptomatik tipik atriyal flutter'lı hastalar

 

ATRİYAL FİBRİLASYON

Atriyal fibrilasyon klinikte en sık karşılaşılan ritm bozukluklarındandır. Genç popülasyonda çok sık gözlenmeyen bu ritm bozukluğunun insidansı yaşla beraber artarak 60 yaş üzerindekilerde %1 ve 70 yaş üzerindekilerde %5'e çıkmaktadır. Romatizmal kalp hastalığı, hipertansiyon, kalp yetersizliği gibi yapısal kalp hastalıkları atriyal fibrilasyon gelişimi için önemli birer risk faktörüdür. Ancak, atriyal fibrilasyon, bilinen herhangi bir risk faktörünün olmadığı sağlıklı bireylerde de gözlenebilen bir ritm bozukluğudur. Bu hastalarda sıkça izlenen embolik olaylardan dolayı atriyal fibrilasyon özellikle serebrovasküler olaylar açısından önemli bir risk faktörüdür.

Atriyal fibrilasyon tedavisinde 2 temel tedavi seçeneği vardır: 1) Sinüs ritminin sağlanması ve devam ettirilmesi 2) Ventrikül hızının kontrol altına alınması. Mortalite ve morbidite üzerine olumsuz etkisi nedeniyle atriyal fibrilasyonlu hastalarda sinüs ritminin

sağlanması ve idame ettirilmesi genellikle tercih edilmektedir. Değişik kateter ablasyon yöntemleri ile hem sinüs ritminin sağlanması ve devam ettirilmesi, hem de ventrikül hızının kontrolü mümkün olabilmektedir. Atriyal fibrilasyonda ventrikül hızının kontrol altına alınamadığı durumlarda AV düğüm ablasyonu ve kalıcı kalp pili implantasyonu ya da AV düğümün radyofrekans enerji ile modifikasyonu uygulanabilir. Sinüs ritminin sağlanması ve devam ettirilmesi amacıyla da henüz deneysel aşamada olan lineer ablasyon (sağ ve sol atriyumdaki çeşitli anatomik bariyerler arasında çizgisel lezyonlar oluşturulması) ya da fokal ablasyon (genellikle pulmoner ven ağızlarında yerleşmiş olan aritmojenik odakların ablasyonu) yöntemleri uygulanabilir.

 

Aşağıdaki durumlarda hız kontrolü amacıyla AV ablasyon / modifikasyon önerilir:

1. İlaç tedavisi ile hız kontrolünün sağlanamadığı, ya da hastanın ilaç tedavisini tolere edemediği kronik atriyal fibrilasyonlu olgular

2. İlaç tedavisine dirençli ve semptomatik çok sık ataklar gösteren tekrarlayıcı atriyal fibrilasyon atakları olan olgular

Lineer, fokal ablasyon ve pulmoner ven izolasyonu yöntemleri henüz deneme aşamasında olup, bu konuda yeterince deneyim bulunmadığından bu aşamada kesin endikasyonlar belirlenmemiştir.

 

SİNÜS DÜĞÜMÜ REENTRAN TAKİKARDİSİ

Krista terminalis boyunca en superiyorda lokalize olan atriyal takikardiler sinüs düğümü reentran takikardileri olarak kabul edilirler. Sinüs düğümü reentran takikardisi elektrofizyoloji laboratuvarında indüklenen atriyal aritmilerin küçük bir kısmını oluşturur. EKG'de P dalga morfolojisinin sinüs P dalga morfolojisine benzer veya aynı olması, elektrofizyolojik çalışmada sağ atriyumda yukardan aşağıya aktivasyon ve yüksek lateral sağ atriyumun aktivasyonunun diğer bölgelerden daha önce olması, takikardinin ekstrastimulus ile başlatılması ve sonlandırılması sinüs düğümü reentran takikardisini düşündürür.

Sinüs düğümü reentran takikardisi semptomatik olduğu zaman beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve digitalis preperatları etkili olabilir. Radyofrekans kateter ablasyonu %100'lere varan bir başarı oranı ile yapılabilmektedir.

 

Aşağıdaki durumlarda sinüs düğümü reentran takikardisi için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Sinüs düğümü reentran takikardisi olan hastalarda takikardinin ilaçlara dirençli olması, hastanın ilaçlara karşı intolerans göstermesi veya uzun süreli ilaç tedavisini istememesi veya radyofrekans kateter ablasyon tedavisinin hasta tarafından tercih edilmesi

 

Aşağıdaki durumlarda sinüs düğümü reentran takikardisi için radyofrekans kateter ablasyon tedavisi önerilmemektedir:

1. İlaç tedavisine yanıt veren, iyi tolere edilen ve hasta tarafından ablasyon yerine ilaç tedavisinin tercih edildiği sinüs düğümü reentran takikardiler

 

II. VENTRİKÜLER TAKİKARDİLERDE RADYOFREKANS KATETER ABLASYONU

Tedavi amacıyla RF katater ablasyonu yapılabilen ventriküler takikardiler 2 kategoride incelenebilir:

 

I. İskemik Kökenli Olmayan Ventriküler Takikardiler

A. Yapısal kalp hastalığı olmayan kişilerde görülen idiopatik ventriküler takikardiler,

B. Koroner Arter Hastalığı dışındaki kalp hastalıklarında görülen ventriküler takikardiler,

 

II. İskemik Ventriküler Takikardiler

Her grupta mapping ablasyon tekniği ve başarı oranı farklıdır. Yapısal kalp hastalığı ile birlikte olmayan VT'lerde başarı oranı %85 civarında iken yapısal kalp hastalığı olanlarda bu oran %60'lara düşmektedir. Yapısal kalp hastalığı olmayanlarda yüksek başarı oranı aritmojenik alanın anatomik lokalizasyonunun yüzeyel ve/veya fokal olmasına bağlıdır.

 

I. İskemik Kökenli Olmayan Ventriküler Takikardiler

A. Yapısal kalp hastalığı olmayan kişilerde görülen idiopatik ventriküler takikardiler

Yapısal kalp hastalığı olmadan ortaya çıkan ventriküler takikardiler

1) Orijin aldığı anatomik bölgeye ve 12 derivasyonlu elektrokardiyogramdaki tipik görünüme (sağ veya

sol ventrikül orjinli)

2) Klinik prezentasyonuna(repetetif monomorfik sürekli olmayan veya paroksismal sürekli VT),

3) Egzersizle oluşturulabilmesi ve adenozin, verapamil veya beta bloker gibi ilaçlara verdiği yanıta göre sınıflandırılabilmektedir

Sağ ventrikülden köken alan idiopatik ventriküler takikardilerin çoğu 'sağ ventrikül çıkış yolundan' kaynaklanmaktadır. Ventriküler takikardi morfolojisi sol dal bloğu tipindedir ve genellikle inferiyor aks mevcuttur. Bu aritmilerin RF katater ablasyonunda hedef bölgenin saptanmasında standart olarak aktivasyon mapping ve pace mapping yöntemleri kullanılmaktadır.

Sol ventrikülden köken alan idiopatik ventriküler takikardiler çoğunlukla inferoapikal septumda lokalizedir. Bu takikardilerin daha az sıklıkla gözlenen bir diğer lokalizasyonunun da sol ventrikül çıkış yolu olduğu gösterilmiştir.İnferoapikal lokalizasyonlu takikardilerde, takikardi sırasında alınan EKG'de sağ dal bloğu morfolojisi ve genellikle superior aks mevcuttur. Sağ ventrikül çıkış yolundan orjin alan ventriküler takikardilerde RF katater ablasyonunun başarı oranı %85-95 olarak bildirilirken, sağ ventrikülün diğer kısımlarından ve sol ventrikülden orjin alanlarda başarı oranı %75-95 arasında değişmektedir. İşlem, genellikle düşük komplikasyon oranıyla gerçekleştirilmekle birlikte nadiren de olsa ventrikül perforasyonu ve akut kalp tamponadı gibi ciddi komplikasyonlar bildirilmiştir.

 

B. Koroner arter hastalığı dışındaki yapısal kalp hastalıklarında görülen ventriküler takikardiler

Koroner arter hastalığı dışında yapısal kalp hastalığı olan hastalarda görülen ve kateter ablasyonla tedavi edilebilen ventriküler takikardilerden biri dal reentrisidir (bundle branch reentri). His demeti, sağ ve sol dal, Purkinje sistemi ve ventrikül miyokardı reentri siklusu oluşturan komponentlerdir. Bu aritminin en sık birlikte olduğu kardiyak hastalık idiyopatik dilate kardiyomiyopatidir. Bu mekanizma idiyopatik dilate kardiyomiyopatili hastalarda görülen ventriküler takikardilerin yaklaşık %30-50'sini oluşturmaktadır. Sürekli dal reentrisi valvüler kalp hastalıkları, özellikle ciddi mitral ve aort yetmezliklerinde de görülebilmektedir.

Bundle branch reentri takikardilerin çoğu sağ dalın katater ablasyonu ile tedavi edilebilmektedir. Başarılı işlem sonrası izlemlerde rekürrens bildirilmemiştir. Sağ dal potansiyelinin kaydedilmesinin güç olduğu veya sağ dal ablasyonunun tam blok riski taşıdığı durumlarda selektif sol dal ablasyonu alternatif bir yaklaşım olarak uygulanabilmektedir.

İdiyopatik dilate kardiyomiyopatilerdeki diğer reentran VT'lerde de RF katater ablasyonu uygulanabilmektedir. Aritmojenik sağ ventrikül displazisi, Fallot operasyonları sonrası ve bazı infiltratif miyokarditlere bağlı ventrikül takikardilerinin başarılı radyofrekans ablasyonu ile ilgili çok sınırlı deneyimler de mevcuttur. Bu grup hastalarda hedef ablasyon bölgesinin belirlenmesinde concealed entrainment, middiastolik potansiyel aktivasyonu ve pace mapping gibi klasik endokardiyal mapping tekniklerinin yanısıra yeni, floroskopik olmayan yöntemler de kullanılmaktadır. Ancak izleme süresinde bu hastaların önemli bir kısmında antiaritmik ilaç ve defibrilatör implantasyonu gibi diğer tedavi yöntemlerinin uygulanması da gerekmektedir.

 

II. İskemik Kökenli Ventriküler Takikardiler

Koroner arter hastalıklarına bağlı VT'lerde RF katater ablasyonunun uygulanması sınırlıdır.

Bu hastalarda sürekli monomorfik ventriküler takikardi oluşturan reentri halkası, genellikle sol ventrikülde infarktüs bölgesine komşu olan hastalıklı miyokart bölgesinde oluşmaktadır. Bu hastalarda anatomik substratın kompleks yapıda olması, hastaların çoğunun VT sırasında hemodinamik olarak stabil olmaması ve radyofrekans lezyonunun sınırlı büyüklükte olması kateter ablasyon uygulamasının önemli kısıtlayıcılarıdır.

Ayrıca, infarktüs geçiren hastaların çoğunda izlemde farklı ventriküler takikardilerin ortaya çıkması, ablasyonu yapılan ventriküler takikardilerin tekrarlayabilmesi ve bu takikardi ataklarının fatal seyredebilmesi, RF ablasyonun bu hastalarda küratif amaçlı uygulamasını güçleştirmektedir. Bu hastalarda RF katater ablasyonu genellikle kardiyoverter defibrilatör takılmış, nadiren de antiaritmik tedavi altındaki hastalarda yardımcı bir yöntem olarak ve hemodinamik olarak tolere edilebilen 'incessent' ventriküler takikardilerde uygulanmaktadır. Katater ablasyonu sırasında optimal hedef bölgenin saptanmasında izole middiastolik potansiyel kaydı, aktivasyon mapping, pace mapping ve entrainment mapping kullanıla gelmektedir. Son zamanlarda geliştirilen ileri teknoloji haritalama sistemleri, bu yöntemlerle haritalama ve ablasyonu mümkün olmayan takikardilerin de kateter ablasyon ile tedavilerini mümkün hale getirmiştir.

Tecrübeli merkezlerde seçilmiş küçük hasta gruplarında uygulanan RF katater ablasyonun akut başarı oranı %70 dolayında iken işleme bağlı mortalite yüksektir (%2-4)

 

Aşağıdaki durumlarda yapısal kalp hastalığı olmayan kişilerde görülen idiopatik ventriküler takikardiler için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Semptomatik, idiyopatik ventrikül takikardili hastalarda, antiaritmik ilaçlar etkisizse, hasta yan etkileri nedeniyle ilaçları kullanamıyorsa, ya da ablasyon tedavisini tercih ediyorsa

 

Aşağıdaki durumlarda yapısal kalp hastalığı olmayan kişilerde görülen idiopatik ventriküler takikardiler için kateter ablasyon tedavisi önerilmez:

1. Asemptomatik sık ventriküler erken vuruları ve kısa, sürekli olmayan ventriküler takikardi atakları olan hastalar

 

Aşağıdaki durumlarda koroner arter hastalığı dışındaki yapısal kalp hastalıklarında görülen ventriküler takikardiler için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Bundle branch reentrant ventriküler takikardili hastalar

2. Sürekli monomorfik VT ve ICD'li hastalarda cihaz çok sık şok veriyorsa ve bu durum program değişiklikleri ve birlikte uygulanan ilaç tedavisi ile önlenemiyorsa

 

Aşağıdaki durumlarda iskemik kökenli ventriküler takikardiler için kateter ablasyon tedavisi önerilir:

1. Sürekli monomorfik VT ve ICD'li hastalarda cihaz çok sık şok veriyorsa ve bu durum program değişiklikleri ve birlikte uygulanan ilaç tedavisi ile önlenemiyorsa

2. Hemodinamik olarak tolere edilebilen "incessant" VT'ler

3. Ejeksiyon fraksiyonu normal olan, küçük bir infarktüs geçirmiş olan, hemodinamik olarak tolere edilebilen ventriküler takikardisi olan ve antiaritmik ilaçların etkisiz kaldığı, ya da yan etkileri nedeniyle kullanılamadığı ya da hastanın ablasyon tedavisini tercih ettiği durumlar